11 Ocak 2013 Cuma

ABD Sonrası Kargaşaya Hazırlık: Güney Kore'nin Yeni Stratejik Tercihi


20.yy önemli siyasi gelişmelere sahne olurken Amerikan gücü ve etkinliği özellikle Soğuk Savaş sonrası dünya genelinde hakimiyetini ispatlamıştı. Öyle ki ABD, Roma'dan beri gelen en güçlü devlet ve diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında askeri,ekonomik ve siyasi gücü bakımından bu ülkelerin toplamından daha üstün kabul ediliyordu. Ancak bugün ABD'nin askeri gücü ve silah sanayi etkinliğini korurken ekonomik ve siyasi gücü gerilemekte bu da Amerikan gücünü uzun süre yüksek büyüme hızını korumuş, askeri yatırımlarını artırmış, Şangay İşbirliği Teşkilatıyla siyasi gücü giderek gelişmiş zamanla bir deve dönüşen Çin karşısında zayıflayan bir pozisyona geriletmektedir. 
Amerikan sistemi sık sık Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında kayıkçı kavgasına neden olan ulusal borçlar başta olmak üzere bozuk finansal sistem, artan sosyal eşitsizlik, bozulan altyapı, halkın özellikle Michael Moore ve Jay Leno programlarında tanık olduğumuz cehaleti, lobilerin etki alanına fazlasıyla açık siyasi mekanizması ile giderek zayıflamaktadır. İşte Amerikan gücü gerilerken bazı ülkelerin dünya üzerindeki konumlarını yeniden tanımlamaya bunu tanımlarken de yeni müttefikler bulmaya çalışmaları doğal bir sonuç olacaktır. Bu ülkelerden biri de Güney Kore'dir. Kuzeydoğu Asya'nın stratejik anahtarı sayılabilecek bir konumda bulunan Kore yarımadası Uzakdoğu güç dengeleri açısından hayati önemde bulunmaktadır. Tarih boyunca Japonlar güçlü oldukları zaman Asya kıtasına bir basamak tahtası olarak ilk bu bölgeyi kullandılar bu durumun tam tersi olarak tarih boyunca Japonya için tehdit de Kore yarımadasından gelmekteydi. Yani Kore, Asya'nın iki tarafında kurulu tahteravallinin denge noktası sayılmaktaydı. Kore Savaşı da bu denge noktasının paylaşılması temelinde gelişirken halihazırda taraflar arasında ateşkes anlaşması bulunmadığından savaş durumu devam etmektedir. Günümüzde Batı dünyasına entegre, gelişmiş sanayisi dünyaca ünlü markaları olan bir refah devleti konumundaki Güney Kore, 1953 yılında ABD ile yaptığı savunma anlaşmasıyla Çin ve Sovyet desteğindeki Kuzey Kore'ye karşı Amerikan şemsiyesinin altına girmiş ve yıllar geçtikçe Kuzey Kore'den gelen kışkırtmalara karşı ki bunlardan en barizi 2010 yılında Cheonan adlı savaş gemisinin batırılması ve 46 askerinin ölümüyle sonuçlanmıştır, Güney Kore her defasında ABD'ye güvenmiş ve onun desteğinin devam ettiğini vurgulamaya çalışmıştır. Kuzey Kore'nin nükleer silah yapma kapasitesi, elindeki balistik füzeler ve en son 12 Aralık'ta uzaya fırlattığı roketin menzilinin Güney Korelilerin iddiasına göre 10 bin km'yi geçmesi ki bu ABD başta olmak üzere onun üsleri ve müttefiklerinin bulunduğu geniş bir alana füze saldırısı yapabilecek potansiyele sahip olmak demek, bu ciddi bir gözdağı sayılabilmektedir. Kuzey Kore'nin teknolojik atılımının arkasında ise Çin'in olması muhtemel gözükmekte, bu Çin'in tarih boyunca kullandığı yakındaki dostlarını uzaktaki düşmanlarına karşı kullanma politikasıyla da örtüşmektedir. İşte bu durumda Güney Kore, ABD gücü zayıflarken çok temel bir soruyu kendisine sormak durumunda kalacaktır. "Çin'e bel bağlanabilir mi ya da Japonya ile stratejik bir ittifak kurulabilir mi?"
Bu sancılı durumun cevabı yavaş yavaş netleşmektedir. İki ülkede yapılan son seçimlerde iktidara gelen Japon Başbakan Şinzo Abe ile Güney Kore'nin yeni kadın Cumhurbaşkanı Park-Geun-hye'nin açıklamaları gelecek dönemde bir yakınlaşma olacağının göstergesi sayılmaktadır. Zaten ülkelerin stratejik gerçeklikleri ile ortak demokratik değerleri bunu desteklemektedir. Ancak iki ülke arasında özellikle Japon kibir ve saldırganlığının geliştiği sömürgeci geçmişin olumsuz etkileri ve adalar üzerinde sınır anlaşmazlığı bulunmaktadır. Sorunların aşılması iki ülkenin yakın dönemde ilişkilerini geliştirmeleri durumunda bunun Çin'e güçlü bir mesaj vereceği kabul edilebilir ancak bu tek başına orta ve uzun vadede işe yaramayabilir. Giderek güçlenen Çin, sadece ekonomik olarak değil askeri, siyasi hatta Konfüçyus Enstitüleri kurarak kültürel açıdan da varlığını güçlendirmektedir. Olası Güney Kore ve Japonya ittifakına Rusya'nin katılımı gerekmektedir ki Çin'in bölgedeki gücünü dengeleyebilecektir.
Japonya ile Güney Kore arasındaki sorunların çözülmemesi durumunda Güney Kore, Çin'nin yörüngesine girebilir ki bu ihtimal Çin'nin sanayisinde zayıf noktası sayılan Güney Kore sanayisinin ise başat bir unsuru olan yenilikçilik ya da yeni teknolojilerin icadı ve adaptasyonu yeteneğiyle birleştiğinde verimli sonuçlar elde edilebilir.
Tüm bu olasılıklar geleceğin dünyasında özellikle de 2025'e doğru ilerlerken daha çok konuşılacak ABD'nin gücünün zayıfladığı çeşitli krizlerle ortaya çıkar çıkmaz ülkeler kendilerinden daha az güçlü ülkelerle daha cüretkar bir şekilde hesaplaşmaya çalışacak dikkate değer ekonomik kalkınması, Batı yanlısı demokratik sistemi ve ABD ile müttefiklerinin uğruna binlerce askerlerini feda ettikleri bir ülkenin tercihleri de hayati önem taşıtacaktır.