7 Eylül 2012 Cuma

                                 

Gyula Hay’ın “At” Oyunu üzerine


Giriş Yerine
Devlet Tiyatrolarında bu yıl gösterime giren 46 yeni oyun arasında yer alan Macar asıllı yazar Gyula Hay’ın, “At” oyunu 1960’ta, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından şiddetlenmeye başlayan Soğuk Savaş yıllarında yazılmıştır. 1945 yılında savaşı kaybedeceğini anlayınca intihar eden Hitler’den kurtulan Avrupa, yeni bir totaliter rejimle karşı karşıyadır. Sovyetler Birliğinde Stalin’in Doğu Bloğu ülkelerinde uygulamış olduğu baskıcı ve totaliter yönetim ile Hitler’in uygulamaları temelde aynıdır. 1933'te Hitler'in başa geçmesi ile Almanya'yı terk etmek zorunda kalan Gyula Hay, 1956'da Sovyetlerin tanklarına karşı direnişçilerle birlikte olmuş,  tutuklanarak hapse atılmış ve 6 yılın ardından hapisten çıktığında İsviçre’de yaşamaya başlamıştır.
İki perdeden oluşan oyun,  ilk bakışta Roma dönemi iktidar ilişkilerini gösteren bir oyunmuş gibi görünse de, Hay’ın oyunu yazarken asıl amacının Soğuk Savaş yıllarındaki Stalin başta olmak üzere totaliter iktidarları eleştirmek olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, oyunda iki farklı toplumsal tabakanın eylemleri şekillendirdiği bir yapı mevcuttur. Bir yandan imparator, konsül, senatörler, başkomutan olmak üzere yönetici sınıf diğer yanda farklı ekonomik statülere sahip halk kesimi oyunun kurgusunu şekillendirmektedir. Kendini tanrısallaştıran, Caligula’nın önderliğindeki yönetici sınıf, kumar yoluyla devleti yönetecek kararları rastgeleliğe bağlarken, halkın bunu körü körüne kabullenmesi, yalnızca paranın önem kazandığı bir düzende tutunmaya çalışmaları belirleyici etkenlerdir.
Gyula Hay’ın “At” oyunu Hakan Boyav’ın rejisiyle totaliter rejimlerde güç ve iktidar ilişkilerini ele alırken, halkın tutumu özellikle son dönemde yaşanan “Arap Baharı” tartışmaları etrafında düşünmemize yardımcı olmaktadır.

Devlet Tiyatrolarındaki Sahneleme Üzerine
Devlet Tiyatrolarındaki gösterimde bizi İmparatorun sadık hizmetkârı ve Roma muhafız kuvvetleri komutanı Macro karşılamaktadır, Caligula metinde olmayan ama Macro tarafından kullanılan “dünyanın gelmiş geçmiş en baskıcı, en çılgın tiranı, lakabı küçük çizme” sözleriyle tanıtılmış ve olayların MS.38 yılında geçtiği vurgulanmıştır. Oyun başlamadan önce sahne Resim.1’deki gibidir. Dekorun üst kısmı merdivenlerle çıkılan ve biri İmparator Caligula’ya diğeri ise Macro’nun eşi ve Caligula’nın gözdesi Lollia’ya ait iki tahtın bulunduğu imparatorluk sarayını temsil etmektedir. Dekor bu haliyle iki farklı mekânı vurgulamaktadır. Oyun sahnenin ön tarafında kurulan masa, tabure, içki şişelerinin bulunduğu meyhane sahnesiyle başlar. Oyuncular Romalı kostümleriyle karşımıza çıkarlar, İmparator Caligula ise birkaç farklı kostümle oyun boyunca gözükmektedir.
Zar oyununda her şeyini kaybeden Selanus son bir kez şansını denemeye karar verir ve çok sevdiği atı İncitatus’un üzerine bahis açar.  Herkesin dalga geçtiği ve sucuk yapılmasını tavsiye ettiği at Incitatus, kişneme sesiyle birlikte “arzu nesnesi” haline dönüşür. Oyun boyunca sadece kişneme ve toynak sesi duyulan Incitatus’un yalnızca bir simge olduğu görülmektedir. Dikkatli bir bakış arzulanan nesnenin aslında Incitatus değil otoriter güç olduğunu ortaya koymaktadır. Kendini tanrısallaştıran ve ülkedeki her canlı üzerinde takdir hakkı bulunan İmparator Caligula, halkın ve bürokrasinin de onu istediğini gördükten sonra zar oyunuyla sahip olamadığı Incitatus’u konsül atayarak kendinin en tepesinde yer aldığı bürokratik hiyerarşiye dâhil etmiştir. Böylece doğrudan olmasa da dolaylı olarak atın sahibi olmuştur.
Daha önceki tüm oyunları kazanan sakallı adam, oynamaktan vazgeçen Selanus'u yeniden  oyuna katmak için meyhanedeki herkesi değerli eşyalarını ortaya koymaya zorlar. Selanus ise tek şart olarak Sakallıdan sakalını çıkarmasını, Bıyıklıdan da bıyığını çıkarmasını ister.  Oyunu Selanus kazanır. Sakalını çıkaranın İmparator Caligula, bıyığını çıkaranın da Muhafız Kuvvetleri Komutanı Macro olduğu anlaşılır.  Selanus, İmparatoru zar oyununda yenmiştir, tedirgindir babasının yakın dostu olan Egnatius'a sığınır. Egnatius, Selanus’u korurken, İmparator’un dışladığı mantıksal ve bilimsel hareket ederek, sistemde var olmaya çalışmaktadır. Selanus ile ilk karşılaşma sahnesinde masanın üzerinde bulunan deniz kabuğunu eline alır ve “Çok yaşa, İmparator Caligula” sözlerinin ardından dinlenildiklerini belirten bir işaret yaptıktan sonra deniz kabuğunu kırar. Bu sahnenin günümüzün “telekulak” tartışmalarına gönderme olarak düşünüldüğü ve sahnelemeye eklendiği anlaşılmaktadır. Bu sahnenin de gösterdiği gibi oyun temelde eleştirel ve muhalif bir yapıda kurgulandığı görülmektedir.
Oyundaki zar sahneleri, aksiyonun akışında belirleyicidir; İmparatorun oyun düzenleyerek kararları rasgeleliğe bırakması kendisini Tanrılarla özdeşleştirmesinin bir tezahürü olarak gözükmektedir. Caligula’nın Tanrılar nasıl güçlerini kullanarak insanları cezalandırıyorsa, o da gücünü halkı üzerinde kullanarak kendini Tanrıların yerine koymuş onlar gibi rastlantısal davranmış böylece mantıksal ve bilimsel hareket etmeyi dışlamıştır. Bu bağlamda, Caligula’nın tanrısallık iddiasının ölüm korkusundan kaynaklandığı düşünülebilir. Ölüm, yaşamın temel dinamiği olmakla beraber insanoğlunun da değişmeyen tek alınyazısıdır. Caligula’nın temelde kabul edemediği bir şeyde budur. Sahneleme temelde Caligula karakteri üzerine kurulmuş, grotesk üslup tekinsizlik, abartma ve karikatürleştirme, oyunsuluk duygusu yaratarak Caligula’yı canlandıran oyuncu Tolga Evren’e geniş hareket alanı sağlamış imparatorun zaaflarını ve çelişkileri başarıyla vurgulanmıştır. Buna göre Tanrısal-İmparator Caligula iki şeyden korkar gibi gözükmektedir: Birincisi, Caligula’nın sağ kolu Macro’nun karısı ve saray kadınları içindeki gözdesi olan Loila, ikincisi ise kumarda kaybetmektir. Loila metinde iktidar hırsları yüzünden sürekli planlar yapan, taktikçi ve çıkarları uğruna her yolu deneyebilecek bir tip olarak çizilmiştir. Sahnelemede elinde bülbül sesi çıkartan bir aletle İmparatoru etkilemeye onu yönlendirmeye Caligula’yı, Egnatius’u öldürüp bülbül bahçesini kendine vermesi için baştan çıkarmaya çalışmaktadır. Loila bu haliyle bilimsel ve mantıksal hareket eden Egnatius’un tam karşısına konumlandırılır, kişisel hırslarının peşinden gitmektedir. Kumar sahnelerinde İmparatorun yenilmesi ise Roma’ya yeni gelen Selanus’un parlamasına yok açar. Bu yeni bir çatışma unsuru ortaya çıkarır: İmparator Caligula ve Selanus çatışması. Bu çatışmaya geçmeden önce Caligula’nın hangi tür örgütlenmeyle iktidarını kurduğunu bilmekte fayda vardır.
İlk sahneden itibaren Caligula işaret verince düğmeye basan Macro gibi yardımcılarının bulunduğu bir sivil-askeri bürokratik sistemin varlığı belirmektedir. Resim.2 de görüleceği gibi konsüllerin, askerlerin ve senatörlerin oluşturduğu bürokrasi, halk nezdinde imparatorun meşruiyetini, maddi ayrıcalıklarını korumakta kendi içinde ise daha yüksek bir mevki kapmak için yarışmaktadırlar, sistem böyle olunca halk umutsuzca yerinde dururken her defasında piramidin tepesine bir imparator binmektedir. Bu umutsuzluk ortamı içerisinde taşradan gelen Selanus’un İmparatoru yenilgiye uğratıp, bankacının kızı Amenea ile evlenmek istemesi ardından İncitatus’un konsül olmasıyla birlikte ahırcıbaşı yapılması önemli görünmektedir. Selanus, Roma’daki değer yargılarıyla ve Caligula’nın başını çektiği iktidarla bir çatışma yaşar. Ancak bu çatışma sitemi değiştirmek üzerine değil, sistemde var olmak yani bir Romalı olmak üzerinedir. Bu açıdan bakıldığında, Caligula-Selanus çatışması oyunda önemli bir unsur olarak görünmektedir. Ameana’nın koynuna girebilmek için İncitatus kılığına giren imparatorun dövülme sahnesinde Selanus aksiyonun başlatıcısıdır. Selanus oyunun sonunda Caligula tarafından cezaya çarptırılmak üzereyken, Caligula son bir zar oyunuyla Selanus’tan rövanşını almak ister. Eğer kumarı Selanus kazanırsa Ameana onun olacak ve istediği bir başka dileği de kabul edilecektir. Selanus Caligula’yı kumarda yener ve Ameana ile evlilik hakkını elde ettikten sonra taşrada at yetiştiricisi olmayı ister. Oyun başında Roma’da kalmak isteyen ve bunu başaran Selanus’un Ameana’yı elde ettikten sonra ücra bir köşeye gitmek ve Ameana ile bir dünya kurmak istediğini görülmektedir. Selanus’un Caligula önderliğindeki iktidarla çatışmasının çok sevdiği atı Incitatus’u kaybetmesine rağmen Ameana’yı elde ettikten sonra, ortadan kalktığı görülmektedir.
Egnatius, oyunda Caligula’nın güvenini kazanmasıyla dikkat çekmektedir. Caligula’nın savaşlar ve isyanlar nedeniyle boşalan hazinesini kurtarma yolunda çözümler arar.  Lollia da bu konuda İmparatora akıl vermeye çalışmaktadır. Lollia, Caligula'ya söz geçiren tek kişidir, onu etkiler. Lollia ile Egnatius arasında bir çatışma görülmektedir. Egnatius, Selanus'la beraber Caligula'yı görmeye gider. Caligula, Egnatius'tan hazineyi kurtarması için yardım ister. Bu sırada senatörler Egnatius aleyhinde Caligula'ya konuşurlar. Birbirlerini de karalarlar bu arada. Caligula bunlardan etkilenerek Egnatius'u konsüllük görevinden alır. Egnatius, Caligula'dan son bir şey ister. Bu da yeni bir at yarışı düzenlemesi ve bu yarışta maviye oy vermesidir. Böylece şimdiye kadar Caligula yeşile oynadığı için yeşile oynayan halkın tüm parası da alınabilecektir. Caligula kabul eder. Yarışı Incitatus kazanır ve herkesin yeni idolü olur. Ameana maviye oynadığı için kazanmıştır. Herkes yoksullaşır birden. Selanus'un konsül olması beklenirken, konsüllüğe halkın yeni gözdesi İncitatus getirilir. Artık tüm gençler at gibi davranmaya başlar. Selanus ahırcıbaşı, Egnatius da yem başuzmanı olur.
Selanus’un Roma’ya gelmesi ile başlayan hikâye, İncitatus’un konsül olması ile gelişir. Bir atın konsül yapılması gerçekte Senatörlere verilmiş bir gözdağıdır. İmparatorun mutlak otoritesini göstermektedir. İncitatus’un Senatörler tarafından öldürülmesinin ardından ise Caligula’nın düzeni eski haline getirmesi için Egnatius’u yeniden konsül yapar. Onun mevkisine göz diken Senatörlerin hevesleri boşa çıkmıştır. Lollia ise Caligula’nın kararlarını destekliyormuş gibi görünmektedir. Üç saate yaklaşan süresiyle Oyun, Selanus ve Ameana’nın Roma’yı terk edecek olmaları ile son bulur. Oyun süresi fazlaca uzun olduğu ve diyalogların şişirildiği anlaşılmaktadır. Bu oyunun totaliter rejimleri eleştiren temel iletisini zayıflatabileceği endişesini gündeme getirmektedir. Ancak İncitatus kılığındaki Caligula’nın halk tarafından dövülmesinin ardından, seyirciyle diyaloga girerek, kendisinin yerinde kim olsa aynı şeyleri yapacağı kendisinin tek suçlu olmadığını söylemesi oyunun totaliter rejimleri eleştiren temel iletisini yeniden canlandırır. Caligula’ya göre kendisi bu düzen içerisinde özne gibi görünmekle birlikte aslında bir nesnedir ve temelde bu düzen halkın isteğiyle devam etmektedir yani öznesi halktır. Buna göre düzeni değiştirecek olan da halktır. Oyunun güncel tarafına bakıldığında son dönemde “Arap Baharı” olarak adlandırılan gelişmeler göstermiştir ki, halk gerçekten ister kendi içindeki çatışmaları ve düzenin ideolojik aygıtlarının yarattığı yapay gündemlerden kurtulursa, değişim için harekete geçmekte ve gerektiğinde en acımasız totaliter rejimler bile değiştirilebilmektedir.




KAYNAKÇA

Julius (Gyula) Hay, At,  Kabalcı Yayınevi Çeviren: Özdemir Nutku Yayın Yılı: 1991
BÜO Yıllık, At Dramaturji Notları, Duygu Dalyanoğlu & Merve Han
Dilek TÜRK, AÇIKÇA 2003, Oyun İncelemeleri, At
http://www.herkesetiyatro.com/at_oyun_incelemeleri.html

Hazırlayan: Okan Bozlağan         10.01.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder