Gyula Hay’ın “At” Oyunu üzerine
Giriş Yerine
Devlet
Tiyatrolarında bu yıl gösterime giren 46 yeni oyun arasında yer alan Macar
asıllı yazar Gyula Hay’ın, “At” oyunu 1960’ta, İkinci Dünya Savaşı’nın
ardından şiddetlenmeye başlayan Soğuk Savaş yıllarında yazılmıştır. 1945
yılında savaşı kaybedeceğini anlayınca intihar eden Hitler’den kurtulan Avrupa,
yeni bir totaliter rejimle karşı karşıyadır. Sovyetler Birliğinde Stalin’in
Doğu Bloğu ülkelerinde uygulamış olduğu baskıcı ve totaliter yönetim ile Hitler’in
uygulamaları temelde aynıdır.
1933'te Hitler'in başa geçmesi ile Almanya'yı terk etmek zorunda kalan Gyula
Hay, 1956'da Sovyetlerin tanklarına karşı direnişçilerle birlikte olmuş, tutuklanarak
hapse atılmış ve 6 yılın ardından hapisten çıktığında İsviçre’de yaşamaya
başlamıştır.
İki perdeden oluşan oyun, ilk bakışta Roma
dönemi iktidar ilişkilerini gösteren bir oyunmuş gibi görünse de, Hay’ın oyunu yazarken
asıl amacının Soğuk Savaş yıllarındaki Stalin başta olmak üzere totaliter
iktidarları eleştirmek olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, oyunda iki farklı toplumsal
tabakanın eylemleri şekillendirdiği bir yapı mevcuttur. Bir yandan imparator, konsül,
senatörler, başkomutan olmak üzere yönetici sınıf diğer yanda farklı ekonomik
statülere sahip halk kesimi oyunun kurgusunu şekillendirmektedir. Kendini
tanrısallaştıran, Caligula’nın önderliğindeki yönetici sınıf, kumar yoluyla devleti
yönetecek kararları rastgeleliğe bağlarken, halkın bunu körü körüne
kabullenmesi, yalnızca paranın önem kazandığı bir düzende tutunmaya çalışmaları
belirleyici etkenlerdir.
Gyula Hay’ın “At” oyunu Hakan Boyav’ın rejisiyle totaliter
rejimlerde güç ve iktidar ilişkilerini ele alırken, halkın tutumu özellikle son
dönemde yaşanan “Arap Baharı” tartışmaları etrafında düşünmemize yardımcı
olmaktadır.
Devlet Tiyatrolarındaki
Sahneleme Üzerine
Devlet Tiyatrolarındaki gösterimde bizi İmparatorun
sadık hizmetkârı ve Roma muhafız kuvvetleri komutanı Macro karşılamaktadır,
Caligula metinde olmayan ama Macro tarafından kullanılan “dünyanın gelmiş
geçmiş en baskıcı, en çılgın tiranı, lakabı küçük çizme” sözleriyle tanıtılmış
ve olayların MS.38 yılında geçtiği vurgulanmıştır. Oyun başlamadan önce sahne
Resim.1’deki gibidir. Dekorun üst kısmı merdivenlerle çıkılan ve biri İmparator
Caligula’ya diğeri ise Macro’nun eşi ve Caligula’nın gözdesi Lollia’ya ait iki tahtın bulunduğu
imparatorluk sarayını temsil etmektedir. Dekor bu haliyle iki farklı mekânı
vurgulamaktadır. Oyun sahnenin ön tarafında kurulan masa, tabure, içki
şişelerinin bulunduğu meyhane sahnesiyle başlar. Oyuncular Romalı kostümleriyle
karşımıza çıkarlar, İmparator Caligula ise birkaç farklı kostümle oyun boyunca gözükmektedir.
Zar oyununda her şeyini kaybeden Selanus son bir
kez şansını denemeye karar verir ve çok sevdiği atı İncitatus’un üzerine bahis
açar. Herkesin dalga geçtiği ve sucuk yapılmasını tavsiye ettiği at
Incitatus, kişneme sesiyle birlikte “arzu nesnesi” haline dönüşür. Oyun boyunca
sadece kişneme ve toynak sesi duyulan Incitatus’un yalnızca bir simge olduğu
görülmektedir. Dikkatli bir bakış arzulanan nesnenin aslında Incitatus değil
otoriter güç olduğunu ortaya koymaktadır. Kendini tanrısallaştıran ve ülkedeki
her canlı üzerinde takdir hakkı bulunan İmparator Caligula, halkın ve
bürokrasinin de onu istediğini gördükten sonra zar oyunuyla sahip olamadığı
Incitatus’u konsül atayarak kendinin en tepesinde yer aldığı bürokratik
hiyerarşiye dâhil etmiştir. Böylece doğrudan olmasa da dolaylı olarak atın
sahibi olmuştur.
Daha önceki tüm oyunları kazanan sakallı adam,
oynamaktan vazgeçen Selanus'u yeniden oyuna katmak için meyhanedeki
herkesi değerli eşyalarını ortaya koymaya zorlar. Selanus ise tek şart olarak
Sakallıdan sakalını çıkarmasını, Bıyıklıdan da bıyığını çıkarmasını
ister. Oyunu Selanus kazanır. Sakalını çıkaranın İmparator Caligula,
bıyığını çıkaranın da Muhafız Kuvvetleri Komutanı Macro olduğu
anlaşılır. Selanus, İmparatoru zar oyununda yenmiştir, tedirgindir
babasının yakın dostu olan Egnatius'a sığınır. Egnatius, Selanus’u korurken,
İmparator’un dışladığı mantıksal ve bilimsel hareket ederek, sistemde var
olmaya çalışmaktadır. Selanus ile ilk karşılaşma sahnesinde masanın üzerinde
bulunan deniz kabuğunu eline alır ve “Çok yaşa, İmparator Caligula” sözlerinin
ardından dinlenildiklerini belirten bir işaret yaptıktan sonra deniz kabuğunu
kırar. Bu sahnenin günümüzün “telekulak” tartışmalarına gönderme olarak
düşünüldüğü ve sahnelemeye eklendiği anlaşılmaktadır. Bu sahnenin de gösterdiği
gibi oyun temelde eleştirel ve muhalif bir yapıda kurgulandığı görülmektedir.
Oyundaki zar sahneleri, aksiyonun akışında
belirleyicidir; İmparatorun oyun düzenleyerek kararları rasgeleliğe bırakması
kendisini Tanrılarla özdeşleştirmesinin bir tezahürü olarak gözükmektedir.
Caligula’nın Tanrılar nasıl güçlerini kullanarak insanları cezalandırıyorsa, o
da gücünü halkı üzerinde kullanarak kendini Tanrıların yerine koymuş onlar gibi
rastlantısal davranmış böylece mantıksal ve bilimsel hareket etmeyi
dışlamıştır. Bu bağlamda, Caligula’nın tanrısallık iddiasının ölüm korkusundan
kaynaklandığı düşünülebilir. Ölüm, yaşamın temel dinamiği olmakla beraber
insanoğlunun da değişmeyen tek alınyazısıdır. Caligula’nın temelde kabul
edemediği bir şeyde budur. Sahneleme temelde Caligula karakteri üzerine
kurulmuş, grotesk üslup tekinsizlik, abartma ve karikatürleştirme, oyunsuluk duygusu yaratarak
Caligula’yı canlandıran oyuncu Tolga Evren’e geniş hareket alanı sağlamış imparatorun
zaaflarını ve çelişkileri başarıyla vurgulanmıştır. Buna göre
Tanrısal-İmparator Caligula iki şeyden korkar gibi gözükmektedir: Birincisi,
Caligula’nın sağ kolu Macro’nun karısı ve saray kadınları içindeki gözdesi olan
Loila, ikincisi ise kumarda kaybetmektir. Loila metinde iktidar hırsları
yüzünden sürekli planlar yapan, taktikçi ve çıkarları uğruna her yolu
deneyebilecek bir tip olarak çizilmiştir. Sahnelemede elinde bülbül sesi
çıkartan bir aletle İmparatoru etkilemeye onu yönlendirmeye Caligula’yı,
Egnatius’u öldürüp bülbül bahçesini kendine vermesi için baştan çıkarmaya
çalışmaktadır. Loila bu haliyle bilimsel ve mantıksal hareket eden Egnatius’un
tam karşısına konumlandırılır, kişisel hırslarının peşinden gitmektedir. Kumar
sahnelerinde İmparatorun yenilmesi ise Roma’ya yeni gelen Selanus’un
parlamasına yok açar. Bu yeni bir çatışma unsuru ortaya çıkarır: İmparator
Caligula ve Selanus çatışması. Bu çatışmaya geçmeden önce Caligula’nın hangi
tür örgütlenmeyle iktidarını kurduğunu bilmekte fayda vardır.
İlk sahneden itibaren Caligula işaret verince
düğmeye basan Macro gibi yardımcılarının bulunduğu bir sivil-askeri bürokratik
sistemin varlığı belirmektedir. Resim.2 de görüleceği gibi konsüllerin,
askerlerin ve senatörlerin oluşturduğu bürokrasi, halk nezdinde imparatorun
meşruiyetini, maddi ayrıcalıklarını korumakta kendi içinde ise daha yüksek bir
mevki kapmak için yarışmaktadırlar, sistem böyle olunca halk umutsuzca yerinde
dururken her defasında piramidin tepesine bir imparator binmektedir. Bu
umutsuzluk ortamı içerisinde taşradan gelen Selanus’un İmparatoru yenilgiye
uğratıp, bankacının kızı Amenea ile evlenmek istemesi ardından İncitatus’un
konsül olmasıyla birlikte ahırcıbaşı yapılması önemli görünmektedir. Selanus,
Roma’daki değer yargılarıyla ve Caligula’nın başını çektiği iktidarla bir
çatışma yaşar. Ancak bu çatışma sitemi değiştirmek üzerine değil, sistemde var
olmak yani bir Romalı olmak üzerinedir. Bu açıdan bakıldığında, Caligula-Selanus
çatışması oyunda önemli bir unsur olarak görünmektedir. Ameana’nın koynuna
girebilmek için İncitatus kılığına giren imparatorun dövülme sahnesinde Selanus
aksiyonun başlatıcısıdır. Selanus oyunun sonunda Caligula tarafından cezaya çarptırılmak üzereyken,
Caligula son bir zar oyunuyla Selanus’tan rövanşını almak ister. Eğer kumarı
Selanus kazanırsa Ameana onun olacak ve istediği bir başka dileği de kabul
edilecektir. Selanus Caligula’yı kumarda yener ve Ameana ile evlilik hakkını
elde ettikten sonra taşrada at yetiştiricisi olmayı ister. Oyun başında Roma’da
kalmak isteyen ve bunu başaran Selanus’un Ameana’yı elde ettikten sonra ücra
bir köşeye gitmek ve Ameana ile bir dünya kurmak istediğini görülmektedir.
Selanus’un Caligula önderliğindeki iktidarla çatışmasının çok sevdiği atı
Incitatus’u kaybetmesine rağmen Ameana’yı elde ettikten sonra, ortadan kalktığı
görülmektedir.
Egnatius, oyunda Caligula’nın güvenini
kazanmasıyla dikkat çekmektedir. Caligula’nın savaşlar ve isyanlar nedeniyle
boşalan hazinesini kurtarma yolunda çözümler arar. Lollia da bu
konuda İmparatora akıl vermeye çalışmaktadır. Lollia, Caligula'ya söz geçiren
tek kişidir, onu etkiler. Lollia ile Egnatius arasında bir çatışma
görülmektedir. Egnatius, Selanus'la beraber Caligula'yı görmeye gider.
Caligula, Egnatius'tan hazineyi kurtarması için yardım ister. Bu sırada
senatörler Egnatius aleyhinde Caligula'ya konuşurlar. Birbirlerini de
karalarlar bu arada. Caligula bunlardan etkilenerek Egnatius'u konsüllük
görevinden alır. Egnatius, Caligula'dan son bir şey ister. Bu da yeni bir at
yarışı düzenlemesi ve bu yarışta maviye oy vermesidir. Böylece şimdiye kadar
Caligula yeşile oynadığı için yeşile oynayan halkın tüm parası da
alınabilecektir. Caligula kabul eder. Yarışı Incitatus kazanır ve herkesin yeni
idolü olur. Ameana maviye oynadığı için kazanmıştır. Herkes yoksullaşır birden.
Selanus'un konsül olması beklenirken, konsüllüğe halkın yeni gözdesi İncitatus
getirilir. Artık tüm gençler at gibi davranmaya başlar. Selanus ahırcıbaşı,
Egnatius da yem başuzmanı olur.
Selanus’un Roma’ya gelmesi ile başlayan hikâye,
İncitatus’un konsül olması ile gelişir. Bir atın konsül yapılması gerçekte
Senatörlere verilmiş bir gözdağıdır. İmparatorun mutlak otoritesini
göstermektedir. İncitatus’un Senatörler tarafından öldürülmesinin ardından ise Caligula’nın
düzeni eski haline getirmesi için Egnatius’u yeniden konsül yapar. Onun
mevkisine göz diken Senatörlerin hevesleri boşa çıkmıştır. Lollia ise Caligula’nın
kararlarını destekliyormuş gibi görünmektedir. Üç saate yaklaşan süresiyle
Oyun, Selanus ve Ameana’nın Roma’yı terk edecek olmaları ile son bulur. Oyun
süresi fazlaca uzun olduğu ve diyalogların şişirildiği anlaşılmaktadır. Bu
oyunun totaliter rejimleri eleştiren temel iletisini zayıflatabileceği
endişesini gündeme getirmektedir. Ancak İncitatus kılığındaki Caligula’nın halk
tarafından dövülmesinin ardından, seyirciyle diyaloga girerek, kendisinin
yerinde kim olsa aynı şeyleri yapacağı kendisinin tek suçlu olmadığını
söylemesi oyunun totaliter rejimleri eleştiren temel iletisini yeniden
canlandırır. Caligula’ya göre kendisi bu düzen içerisinde özne gibi görünmekle
birlikte aslında bir nesnedir ve temelde bu düzen halkın isteğiyle devam
etmektedir yani öznesi halktır. Buna göre düzeni değiştirecek olan da halktır.
Oyunun güncel tarafına bakıldığında son dönemde “Arap Baharı” olarak
adlandırılan gelişmeler göstermiştir ki, halk gerçekten ister kendi içindeki
çatışmaları ve düzenin ideolojik aygıtlarının yarattığı yapay gündemlerden
kurtulursa, değişim için harekete geçmekte ve gerektiğinde en acımasız
totaliter rejimler bile değiştirilebilmektedir.
KAYNAKÇA
Julius (Gyula) Hay, At, Kabalcı
Yayınevi Çeviren: Özdemir Nutku Yayın Yılı: 1991
BÜO Yıllık, At Dramaturji Notları, Duygu Dalyanoğlu & Merve Han
Dilek TÜRK, AÇIKÇA 2003, Oyun İncelemeleri, At
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder